14 Aralık 2010 Salı

Öğrenciler, durum vahim:(

Reklamcılık ve marka danışmanlığının yanında, on bir yıldır Yeditepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak düzenli ders vermekteyim. Geçen yıl Bilgi Üniversitesi'nde de düzenli ders verdim. Yıllardır Türkiye'nin pek çok üniversitesinde panelist ya da konuşmacı oldum. Bugüne dek daima genç kuşaklara inandım ama son 3 yılda yaşadıklarım ve gördüklerimden sonra ilk kez umudum bu kadar azaldı.

Bu dünyanın en keyifli şeyleri nedir, diye sorsalar: Öğrenmek ve yaratmak derim.

Ancak her ikisi ile ilgili o kadar çok sıkıntı yaşıyoruz ki bu ülkede... Bunun tek sebebi çarpık eğitim sistemi. Ama çarpık eğitim sistemi denince topu hemen eğitim kurumlarına atmamak gerek. Şüphesiz ki, eğitim kurumlarının da ciddi şekilde masaya yatırılması gerekiyor ama asıl konuşulması gereken öğrenmeye gelenlerin kendisidir. Yani "öğrenci" kardeşlerimden bahsediyorum. Anne ve babalardan başlayarak, asıl tartışılması gereken budur.

Fatih Terim "11 kişiyle sahaya çıkmışsanız, bahaneniz olamaz" der. Ben de diyorum ki, "bir sınıf ve bir hocanız varsa, bahaneniz olamaz." Hatta öğrenmeye niyeti olanın hocaya bile ihtiyacı olamaz. Eflatun'un Akademos'u gibi, bir sınıfınız ve o sınıfın sıcaklığında birkaç öğrenme arzulu adam varsa, eğitim başlar.

Ama ne yazık ki, bu ruh kaybolmuş. Peki var mıydı? Bal gibi vardı, ben gördüm.

Türkiye'nin hiçbir üniversitesinden piyasaların ve kurumların aradığı insanlar çıkmıyor ve bu mantıkla da çıkmayacak! Bu durumun yarattığı etkiler okulun içinde anlaşılmıyor ama asıl şok öğrenciler mezun olduktan sonra yaşanıyor. Ne zaman ki, öğrenciler mezun olup bir kurumun içine kapağı atıyorlar, işte o zaman hayatın gerçekleri ile karşılaşıyorlar.

Sorun okullarda değil.

Sorun hocalarda değil.

Sorun öğrenmeye gelenlerde.

Devlet tarihini dayatmaya kalkarak beni tarihten soğutmaya çalışan hiç haz etmediğim öğretmenime bile teşekkür ederim. Sayesinde devlet tarihine "nanik" yapan tarihi bir aşk romanı yazdım ve ortaya ilk romanım "Kentlerin Kraliçesi" çıktı.

Şikayet ederek okunmaz.

Ders derste, iş işte, aşk aşkta öğrenilir.

Beyler, bayanlar! Okulda yapabileceğiniz ama şirkette yapamayacaklarınızı kısaca yazayım, belki bir faydam olur:

- Sınıfta ders sırasında didişebilirsiniz ama şirkette asla!
- Sınavda kopya çekebilirsiniz ama şirketteki tek sınavınız işinizde başarılı olmaktır. Bunun için kopya çekilebildiğini ben görmedim. Satış yapamayan pazarlama müdürü nasıl kopya çekecek?
- Okulda devam zorunluğu vardır ama şirkette devam zorunluluğu yoktur. Şaşırmış olabilirsiniz ama inanın ki kimse sizi devama zorlamıyor şirketlerde. Bir bakıyorsunuz ki, kart basmıyor girişte.
- Okulda baba, abi, kardeş, akraba olabilir ama şirkette bunların hiçbirini tanımazlar.
- Okulda google hoca işinizi çözebilir ama işyerinde yetmez.

Ve asıl önemlisi de şudur: Okulda 50 alır geçersiniz, işyerinde 90 alır çakarsınız.

Hayır, bu bir yeni kuşakları anlamama sendromu değil. Bunun kuşakla falan bir ilgisi yok. Öğrencilik işi bu ülkede iyi gitmiyor. O kadar!

Hiç yorum yok: