28 Mayıs 2010 Cuma

Derya Baykal 3. DEEP TALK'un konuğuydu ve sahici iş aşkından bahsederek Konfüçyus'un kulaklarını çınlattı:)


Sahici bir insan Derya Baykal. Sohbet ederken kendi gibi olduğunu hissediyorsunuz. PROJECT HOUSE'da üçüncüsünü gerçekleştirdiğimiz DEEP TALK'ta sanat hayatından, iş aşkından ve kadınlardan bahsetti.

Kraft için gerçekleştirdiğimiz "Jacobs şahane, sohbet bahane" isimli projemizde kendisini yakından tanıdık. Film çekimindeki profesyonelliğini ve zerafetini gördükten sonra, dostluğumuzu daha da perçinlemek için PROJECT HOUSE'a DEEP TALK'ta konuşmaya davet ettik. Sağ olsun kırmadılar bizi.

DEEP TALK derin konuşmaları sevdiğimiz bir yer. Derya Hanım da sağ olsun, DEEP TALK'un hakkını verdi ve 2 saati aşkın konuştu. Derya Hanım yaptığı programda kadınların yakından takip ettiği ve rol modeli olarak aldığı bir kimlik. Bu başarısının ardında "olumluluk felsefesi"nin yattığını düşünüyorum. Bu o kadar önemli bir şey ki, örneğin Derya Hanım programında gösterdiği bir icadının sonunda balmumu satışları artan esnaf adına sevinç duyabiliyor. Sapka çıkarılacak bir bakış açısı bu.

Sürekli üretiyor, tasarlıyor. Hatta konuğumuz ve dostumuz Ata Selçuk "fikir haklarını üzerinize alıyor musunuz" diye sorduğunda, "çalsalar da başka fikir bulurum" dercesine "almıyorum" dedi. Tabii Ata'cım Eczacıbaşı Holding'in İnovasyon Koordinatörü olarak bu soruyu gayet yerinde sordu ve umarım Derya Hanım bunu atlamaz.

Derya Hanım iş hayatı ile ilgili son derece önemli bir şeyi çözmüş. İşine başlarken o kadar iyi motive oluyor ki, asla yorulmuyor ve ürettikçe mutlu oluyor, mutlu oldukça üretiyor. DEEP TALK'taki konuşmasında da bunu net bir şekilde gördük. Bizimle olmayı da sevmişti ve bir dakika bile düşmedi. O'ndan pek çok şeyi öğrendik ama ben birinden özellikle bahsetmek istiyorum: Konfüçyus'un söylediği gibi, "İşini aşkla yap; hem hiç çalışmamış olursun, hem de üste para kazanırsın."

* www.jacobssahanesohbetbahane.com

21 Mayıs 2010 Cuma

Geçme, Seçme ve Yerleştirme Sınavları, Pink Floyd'tan Anlık Bilinç Kaybı, Bob Dylan ve Cumhur Işın.


Bilimum geçme, seçme ve yerleştirme sınavı yaklaştıkça içim burulur. "Köykent"leri lağveden nevi şahsına münhasır ülkemde, her sene acaba kaç dahi, kaç büyük yetenek, kaç gönül adamı puanlara kurban gitmektedir, diye düşünür dururum. Böyle bir sonucu ortaya çıkaracak bir çalışmaya bugüne dek rastlamadım; böyle bir çalışmanın olduğunu da sanmıyorum, olacağını da. Ama biraz ilişkilendirme yaparsak bu sorunun acı cevabını bulmakta zorlanmayız.

Sokrates "Akademos'un Bahçesi"ne Eflatun, Kriton, Asklepios ve diğerlerini seçme ve yerleştirme sınavıyla mı aldı? Tüm Atinalıları ipe dizer gibi sınava alıp, "Eflatun 85, Asklepios 40 (Otur!), Kriton 65" diye liste mi yaptı? Eflatun "Devlet" adlı muazzam eserini Sokrates'in öğrencisi olduğu için mi yazdı, yoksa Akamedos'u kazanıp, kayıt yaptırdığı için mi?

Bugünlerde en üstteki resimde görüldüğü gibi, sıra sıra sınavlar hayatımıza giriyor. Sadece bu nedenle 10'lu yaşlarını göremeden bir ülke dolusu çocuk yarışlara hazırlanıyor. Hepsi önünde çoklu seçeneklerle, tek bir soruya cevap arıyorlar. Kimse bu çocukları karşılarına alıp konuşarak eğitmiyor. Sonra ne oluyor? Kredili Sistem diye Nobel adayı bir buluşun gölgesinde 1 almalarına rağmen geçebiliyorlar. Aslında meziyet sıfır almamak. Yahu, bir insan evladı bir sene boyunca aldığı dersten nasıl sıfır alabilir? Dersaneye gönderdiğim maymundan özel olarak rica etsem, sıfır almaya utanır, hatta alamaz. Dersten 1 alıp geçmek nasıl bir şeydir?

Türkçe yazamayan, İngilizce eğitim zırvasına rağmen İngilizce konuşamayan, düşünemeyen, sokakta dizini yarmayı bile beceremeyen hastalıklı bir nesil mi yaratmak istiyoruz? Pink Floyd'un "A Momentary Lapse Of Reason" albümü ve içindeki pek çok parça, gençlerimizin, çocuklarımızın sınav dönemlerinde yaşadığı, albümün adında olduğu gibi "Anlık Bilinç Kaybı"nı gayet iyi anlatıyor. Sınav dönemleri "Anlık Bilinç Kaybı"na uğradığımız dönemlerdir. Hayatın işleyişini unuttuğumuz şuursuz anlar bütünüdür. İlacı da "A Momentary Lapse Of Reason" albümündeki şarkılardır. Mesela bu albümün ilk parçası "Sign of life" hayat diye bir şeyin olduğunu hatırlatır; "Learning to fly" uçmayı öğretir; "The dogs of war" güzelim hayatı bir savaş alanına çevirenlerin dallamaların kimliğini ortaya koyar; "One slip" hayattan aşağıya nasıl kaydığımızı anlatır. "On the turning away" bu kaymanın ardından nasıl ayağa kalkabileceğimizi söyler bize.

Bob Dylan'ın dediği gibi, "Huzurevlerinde ölenlerden daha fazla insan okullarda ölüyor."

Elbette her yer bu kadar karanlık değil. Çünkü bu ülkede öğrencilerini yetiştirmek için çırpınan asil ve dahi öğretmenler var. Benim Kabataş Erkek Lisesi'nden Fizik ve Kimya Hocam (ama aslında hayat hocamız, lalamız) CUMHUR IŞIN gibi... Bu dahi ve güzel kalpli adam, 30 yıla yakındır öğrenci yetiştiriyor. Ben 3 yıl boyunca şahit oldum ki, sadece derste öğretmiyor; top oynarken, yemek yerken, Lise'nin penceresinden boğazı seyrederken öğretiyor. Şakalaşırken öğretiyor, küfrederken öğretiyor, yürürken öğretiyor.

Bir başka örneği ise, bu 19 Mayıs'ta Zekeriyaköy'de Antilop Kitapevi'nin kafesinde yaşadım. Bir öğretmen öğrencileri ile geldi ve kitapevinin kafesinde bir kitap ve kahramanı hakkında konuştular. Mutluluktan donup kaldığım ve onların mutluluklarını bozmak istemediğim için kalkıp teşekkür etmek istememe rağmen edemedim. Bu hoca öğrencilerini sınava almadı, Sokrates'in "Akademos"ta yaptığı gibi onlarla konuştu; söylev sanatının inceliklerini kullandı. Cumhur Işın ve adını bilmediğim o güzel kadın gibi, bu ülkede Atatürk'ün Büyük Öğretmenleri az da olsa var ve hep var olacak.

Bu nedenle, Sevgili Gençler, girin ama takmayın kafanıza bu geçme, seçme ve yerleştirme sınavlarını. Hayattaki sınavlar başka türlü çalışıyor. Eğer kafayı çalıştırma sporunu seviyorsanız, sizi nereye yerleştirirlerse yerleştirsinler, yolunuzu bulursunuz.

Gerilmeyin bu günlerde. Kapatın defteri kitabı, "A Momentary Lapse Of Reason" albümünü dinleyin. David Gilmour o muhteşem soloları yaparken, kimse onu sınava almadı. Hem David Gilmour'ı dinleyin, hem de hayatı. Bu vıcık vıcık sistemin her söylediğine uyarsanız, albümün son parçası (Sorrow) gibi acı duyarsınız. Bu nedenle siz siz olun, üniversiteden önce, kendinize acilen Cumhur Işın ve kitapevindeki gibi "Öğretmenler" bulun.

Sınav Görseli: http://www.flickr.com/photos/jackhynes/366958167/

16 Mayıs 2010 Pazar

Yeni Pazarlama Anlayışı: Estetik, Deneyim, WOM.

Bernd Schmitt ve Alex Simonson yıllar önce yayınladıkları "Pazarlama Estetiği" adlı kitaplarında Starbucks'ı eksene alarak yepyeni bir kavramdan bahsediyorlardı: Tüketicilerin beş duyu organına hitap eden Estetik Pazarlama.

Ardından Martin Lindstrom "Neuro Marketing" ile Schmitt ve Simonson'un ortaya koyduğu teoriyi i-MIR teknolojisi desteğiyle perçinledi. İnsan beyninin bazı markaları neden "lovemark" olarak kabul ettiğini bir bir açıkladı. Özetle beş duyuya da olumlu gönderme yapan markalar yarışta öne geçiyordu.

Bugün Hürriyet Pazar'da okuduğum bir röportaj, hem son dönemde yakından yaşadığım bir projeyi, hem de Schmitt, Simonson ve Lindstrom'un sözlerini hatırlattı. Londra ve İstanbul merkezli, marka mimarisi ajanslarından ‘i-am’ yönetici ortaği ve deneyim uzmanı Bob Bayman, Hürriyet'teki röportajında "restoranlardan öğrenilecek çok şey var" diyor. Bayman'ın burada kastettiği şey markanın tüketiciye yaşattığı birebir deneyim. Hiçbir reklamın, hiçbir gazete haberinin ve hiçbir kurumsal açıklamanın tüketici zihninde yaşatamayacağı duyguyu, tüketicinin marka ile olan ilişkisinde tattığı deneyim bir anda yaşatıyor ve Martin Lindstrom'un "Neuro Marketing" kuralları tüketicinin beyninde işlemeye başlıyor. Elbette, bunun bir sonraki aşaması WOM (Word of Mouth), yani "Ağızdan Ağıza Pazarlama." Çünkü tüketici yaşadığı deneyimi kendi çevresi ile abartarak paylaşmaktadır.

Bob Bayman'ın yönetici ortağı olduğu ‘i-am’ Türkiye'de Vatan Bilgisayar'ın yeni alt-markası Vatan Notebook'ların tasarımlarını gerçekleştirdi. Notebook kullanım deneyiminin mankenlerle vitrinde yaşatıldığı ve pazarlamada "moments of truth" dediğimiz tüketicinin karar anına kadar yaşayacağı deneyimin ince eleyip sık dokuyarak planlandığı bir tasarım anlayışı var Vatan Notebook'larda. Bu anlayışı destekleyen bir diğer unsur da, Vatan'ın 27 yıllık deneyimden ve kültürel kodlarından gelen uzmanlık ve güzeryüz. "Estetik ve Deneyim" ikilisi zamanla beraberinde kartopu gibi büyüyen WOM'u da getirecektir.





15 Mayıs 2010 Cumartesi

Nasıl olur uleynnnn!


Özen göstererek olur:)

Petrol Ofisi'nin "Yaban" karakteri ile hayata geçirdiği "İnanacaksın" konseptinin interaktif uygulamasını Project House'da gerçekleştirdik.

Kampanyanın özünden uzaklaşmadan ama Petrol Ofisi'nin yenilikçi ruhuna uygun olarak da mutlaka belirgin bir farklılaşma yaratmak için aylardır üzerinde titizlikle çalıştığımız kampanya nihayet yayında: www.inanacaksin.com

Kampanyada dikkat ettiğimiz nokta öncelikle Medina Turgul'un hazırladığı TV kampanyasında mesaj taşıyıcı olarak yer alan, haneler dizisindeki "Yaban" karakterinin etrafında dönen bir öykü yaratmaktı. Nitekim yaratıcı fikir, Petrol Ofisi'nin Vmax teknolojisinin ortaya çıkması için var gücüyle çalışan, oldukça çılgın bir profesörün Yaban'la beraber oynadığı seri filmler olarak ortaya çıktı. Böylece adını bu şekilde koymasak da "Yaban ve Yabancı" filmleri doğdu.

Her bir film Petrol Ofisi'nin Yeni Nesil VMax serisinin performansını anlatıyor ve www.inanacaksin.com'da bu performansa yönelik olarak doğru cevapları verenler bir Opel Insignia kazanıyor; ya da Yaban'ın ifade şekliyle Ninsignia :)

Çekimler 2 gece boyunca sürdü. Yaban karakterini başarıyla oynayan Fırat Doğruloğlu'na, çekimleri inanılmaz bir tempo ile gerçekleştiren, başka yönetmenimiz Serkan Şedele ve prodüktörümüz Nikolas Dimos olmak üzere, tüm 101 Visual ekinine ve mükemmel bir brifle bu projenin doğmasını sağlayan Petrol Ofisi yönetimine sonsuz teşekkürler.

7 Mayıs 2010 Cuma

Web 2,5:)

Project House'da Uğur Özmen'in Web 2,5 sunumu pek çok açıdan yakın zamanda yaşayacaklarımıza ışık tutacak nitelikle mesajlar taşıyordu. Ancak bu mesajların tamamını ilgilendiren bir üst başlık vardı ki, o da reklamverenden reklam ajansına kadar geniş bir yelpazede yer alan kurumun interaktif dünyanın kullanıcılarının geldiği ve hatta gideceği noktayı ne kadar yakından takip ettiği sorusunu beraberinde taşıyordu.

Bu soruyu ateşleyen teknoloji "Semantik Web"... Öz Türkçesiyle "Anlamsal Ağ" web içeriklerini yazılımlar tarafından anlaşılabilir ve yorumlanabilir kılmakta. "Anlamsal Ağ" gelecekte bilgiyi bulma, birleştirme ve kullanıcının bunu kullanmasını sağlama işlemini otomatikleştiren bir yapıya sahip olacaktır. Örneğin bu teknoloji sayesinde, cabrio araçların en çok satıldığı ve haftasonları açık olan galerilerin listesi görülebilecek; ya da hangi saat aralığında hangi marketing daha fazla indirim yaptığı ve bu indirimden elektronik ortamda hangi tip tüketicinin yararlandığı belirlenebilecek.

Kaç kurum bunun beraberinde getireceği muazzam tüketici kolaylığının farkında?

4 Mayıs 2010 Salı

90 Türk fikri çığ gibi büyüyor. Şimdi de Mc Donald's 90 Türk menüsü çıkardı.

90 Türk coşkusu Mc Donald's'da da devam ediyor. Mc Donald's 90 Türk fikrini kendi menülerine de taşıdı. 90 Türk menülerinden birini seçenler 2010 Dünya Kupası logolu Coca Cola bardağı kazanıyor.

Futbol coşkusunun yeni adı "90 Türk" tüm hızı ile kupaya doğru yol alıyor. Asıl heyecan www.90turk.com adresine girerek futbol coşkusunu paylaşanlar arasından seçilecek 90 Türk, Güney Afrika'ya gittikten sonra yaşanacak.