25 Şubat 2011 Cuma

İnsan kaynaklarına ne oluyor?

2001 ve 2009 krizleri atlatıldı ama uzun bir süredir atlatılamayan başka bir kriz var: İnsan kaynakları krizi!

Herkes mutsuz. Çalıştığı iş kolundan, işyerinden, patronundan, çalışma arkadaşlarından, müşterilerinden, aldığı ücretten, hatta bazen kendisinden... Herkes çalıştığı işyerini değiştirdiğinde bir şeylerin de olumlu yönde değişeceğini düşünüyor. Askerde acemi birliğinde, herkesin usta birliği olarak başka bir yere çıkmayı hayal etmesi ve "abi, her yer buradan daha iyidir" demesi gibi. Sorun da buradan kaynaklanıyor, zira hiçbir birliğin diğerinden pek farkı yoktur. Asıl sorun daima eratın kafasındadır. Çünkü onlar askerlik yapmaya değil, askerliği bitirmeye gelmişlerdir. Oysa askerlik sadece bittiğinde biter. Askerlikte kayıtsız şartsız, fiili olarak asker olan herkese askerlik yaptırılır.

Aslında her türlü iş böyledir. İş işe odaklanarak yapıldığında güzeldir ve hatta kolaydır. İşine odaklanan adama hayat batmaz. Kapitalist sistemi insanoğlu ve insankızı kendi istedi ve onun beraberinde getirdiği rekabet, fiyat odaklılık, stres, belirsizlik, kaybetme korkusu gibi sorunlarla da yaşamayı öğrenmek zorunda. Sorun her yerde aynı. Altı yılda on iki şirket değiştiren kimseye tecrübeli gözüyle bakılmıyor. Ben bunu on beş yıl önce söyledim ve bugün acı tablo ortada.

Yapılması gereken tek şey; insanın işini sevmesi. İşyerini, patronunu, çalışma arkadaşlarını, ücretini değil; öncelikle işini... Ardından da sebat etmek geliyor. Dolayısı ile benim 2S kuralım daha basit ve argoya da dayanmıyor: Sevmek ve Sebat Etmek.

Bunu yapabilmek için uzak doğudan iki özdeyiş yardımcı olur belki:

"İşini severek yaparsan, hem yorulmamış, hem de üste para kazanmış olursun."
"Nehrin kenarında sabırla bekleyen komutan, zamanla düşmanlarının cesetlerinin suda aktığını görür.

Hiç yorum yok: