2 Haziran 2010 Çarşamba

Markalaşmada Yeni Normaller-1

Markalaşmada "Yeni Normaller" pazarlamada yeni hayatımızı yönlendiriyor. Peki, biz bu "Yeni Normaller"in farkında mıyız? Birkaç önemli "Yeni Normal"i aşağıda toparlamaya çalıştım.

1. İstemeden globalleşmek: Artık markalar ister istemez bir global sürecin içinde yer almaya başlayacak. Kendileri istese de istemese de, rekabet koşulları gereği pek çok marka, bir süre sonra rekabetin yoğun yaşanmadığı ve global markaların henüz girmediği daha bakir pazarlara yönelmek zorunda kalacaklar. Yani onlar da globalleşecekler. Başka yolu yok.

2. Uygun fiyat artık ayıp değil: Eskiden lüks olmayan markaların poşetleriyle dolaşmak ayıptı. Fakat pek az kapitalistin kabul ettiği gibi, Marks haklı çıktı ve piyasalar sonunda azgın bir fiyat rekabetine maruz kaldı. Bunun sonucu olarak artık ekonomik ve uygun önermede bulunmayan markalar niş diyarına doğru yelken açıyor. Niş olmak kötü bir şey değil ama dükkanda gün boyunca 6 müşteriyi beklemek mesleğini seven bir satış personeli için biraz sıkıcı olsa gerek.

3. Deneyim yaşatmak: Dünya genelinde pek çok markanın geleneksel reklamın "R"sine dokunmadan markalaşma yolunda ciddi adımlar attığını görüyoruz. Zara, Starbucks bunlara verebileceğimiz birkaç örnek. Onların sırrını araştırmaya başladığımızda, beş duyuya da hitap eden deneyimsel pazarlama karşımızda çıkıyor. Hiç kimse Starbucks'ta Barista'ların müşterilerle olan iç içeliğini plansız programsız sanmasın. Bu bir stratejinin parçası; deneyimsel pazarlamanın taktiklere mükemmel bir şekilde yansıması. artık gittikçe fazla sayıdaher sektörden mağaza kozmetik mağazası gibi güzel kokmaya başlayacak. Abercrombie & Fitch bunun dünyadaki en güzel örneklerinden biri. Yakında her mağazanın bir tadı, bir dokunuşu olacak.

4. Lokal değerlere uygun hareket etmek: Bazı markalar hala kimlik sistemlerini bozduğunu düşünerek lokal uygulamalara karşı katı yaklaşırlarken, neden bazı markalar lokal uygulamalara sıcak bakıyorlar? Hatta sıcak bakmanın ötesinde lokal gerçekler karşısında radikal değişiklikler yapabiliyorlar. Örneğin Pepsi, Arjantin'de İspanyolca telafuza daha uygun olduğunu öne sürerek adını "Pesci" olarak değiştirdi. Bunun sonuçlarını zaman gösterecek ama ortada araştırmalara dayandırılarak yapılan bir pazarlama iletişimi manevrası var. Öte yandan bazı markaların Türkan Şoray yasalarından bile daha sert yasalarla görselimin yerini değiştirmem, mottom ille de Almanca olacak diye kastırmalarının çağdaş markalaşma kültürüne uygunluğu koca bir soru işaretidir.

5. Dijitalde olmak: Dijitali üç beş kişinin aralarında çetleştiği bir yer olarak görenler ya da çok para vermeden bir deneyeyim tadında yaklaşan markalar dünyadan her geçen gün biraz daha uzaklaşmaktalar. Dijital yeni ve uzak bir şey değil. Salt teknoloji hiç değil. Demokratikleşen bir medya. Her gün yeni ürünlerin çıkmaya başladığı bir mecra. Tüketici içgörülerinin off-line dünyadan çok da farklı olmadan yaşandığı bir yer. Markanın deneyimsel yüzünü gösterebileceği bir dünya. Orada bir şekilde olmanın ötesinde, dijitali merkeze alarak düşünmeye başlayanlar için bir gelecek var.

6. Tüketici ile beraber pazarlamak: Artık tüketici pazarlama sürecinin bir parçası. Onu geleneksel anlamda takip etmek ve satış performansını arttırmanın ötesinde bir şeyler yapmak lazım. Her müşteriyi yakın takibe almak ve ondan öğrenmek bir organizasyon için zor değil. Yeter ki, o organizma bunun için organize olsun.

Yeni Normaller-2... Pek yakında!


Görsel kaynak:
http://www.flickr.com/photos/inthepicturedesign/2075885412/


Hiç yorum yok: