21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bu dünyada Starbucks diye bir yer var - 1

Joseph A. Michelli'nin "Starbucks Mucizesi" adlı kitabı kesinlikle Starbucks'ın markalaşma adına yarattığı farklılığı çok iyi anlatıyor. Markalaşmanın en önemli dinamiğinin bir iç dinamik olduğunu ve bunun da yaptığımız işe aşık olarak bunu mükemmelleştirmek olduğunu çok güçlü vurguluyor bu kitap.

Vizyon ne olursa olsun, ben bu stratejik gerekliliğe "Kurumsal Akılda Markalaşmak" diyorum. Aslında son derece içsel bir mesele bu. Kontrol markanın elinde olduğu için kolay ancak işin içinde binlerce adamı havaya sıçratıp aynı anda yere indirmek de olduğu için bir o kadar da zor. Ancak Starbucks bunu başarıyor ve Michelli de "Starbucks Mucizesi"nde bunu anlatıyor. Yöneticileri liderler, çalışanlarını da partnerleri olarak adlandıran bir anlayıştan bahsediyor Michelli kitabında. Bu bir "tılsım" diyor özetle. CEO Schultz, pek çok firmanın hisse opsiyonlarını sadece üst düzey yönetime dağıtmasının aksine, haftada 20 saat veya daha fazla çalışan herkese kar dağıtmaya karar vermiş. Yaratılan harika çalışma ortamının ardında olan gerçeklerden biri de bu olsa gerek.

Kitaptan da görüyoruz ki, Starbucks deneyimi öykülerle dolu. Öykü deyince de akla, "zihnimizin dili öykü dilidir" diyen Robert McKee geliyor. Nitekim Starbucks deneyimi denen şey de öykülerden besleniyor. Kitapta onlarca öykü var. Mesela baristaların, siparişini verdikten kısa bir süre sonra yeniden gelip aynı siparişi veren müşterilerinin kahvelerini döktüklerini anlayıp onlara ikramda bulunmaları, ya da arabayla sipariş verilen bazı Starbucks'larda kimi müşterilerin arkadaki arabaya kahve ısmarlaması ile "iyilik yap, iyilik bul" felsefesindeki virütik etkinin çalışmaya başlaması ve müşterilerin birbirlerine ikramda bulunması gibi öyküler bu deneyimin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Kitaba göre Starbucks felsefesi beş maddede toplanıyor: Benimseyin, her şey önemlidir, sürpriz yapın ve sevindirin, dirence kucak açın, iz bırakın. Starbucks “benimseyin” felsefesindeki farklılığı “Var olmanın 5 yolu” olarak adlandırdığı “dostça karşılamak, içten olmak, düşünceli olmak, bilgili olmak ve ilgili olmak” değerleriyle yaratıyor. Sonuçta Starbucks’ın varlık sebebi insanlara bir fincan kahveden çok daha fazlasını vermek. Starbucks’ın vizyon cümlesi bu olmayabilir ama ben Starbucks vizyonunun insanlar için ev ve işten sonra “3. adres” olabilmek olduğunu düşünüyorum. Felsefesini “bizim işimiz kahve sektöründe insanlara hizmet sunmak değil, insan sektöründe kahve sunmaktır” diye tanımlamak olan bir markanın vizyonunu - özellikle marka aşıkları ve sadıkları nezdinde - çoktan başardığını düşünüyorum.

Starbucks, marka konusunda çalışanlar için bir açıdan daha güzel bir örnek oluşturmaktadır. Bu da detaylara gösterilen özendir. Kimi anlayış, detaylarla ilgilenmenin gereksiz olduğuna inanır. Onlara göre detaylarla bu kadar uğraşmak, toplamda büyük bir değer yaratmaz. Starbucks'ın rakiplerine bakıp, fark olmadığını söyleyebilir miyiz? Starbucks'ta kimse size kasa önündeki CD için çapraz satış yapmak için çırpınmaz, ama kahvenizi yudumlarken bir de bakmışsınız ki, o CD'den bir parça çalıyor.

Bu yazımın başlığını "Bu dünyada Starbucks diye bir yer var - 1" olarak koymamın sebebi, kitabı halen okumaya devam etmem. Okuduklarımı hızla paylaşmak istedim ama eminim okudukça paylaşmak isteyeceğim daha çok şey çıkacak.

Hiç yorum yok: