10 Nisan 2010 Cumartesi

Barbaros Şansal'dan DEEP Talk'ta öğrendiklerimiz.


İkincisini gerçekleştirdiğimiz DEEP Talk hayal ettiğimiz şekilde devam ediyor. Sığlığından bıktığımız dış dünyadan, bir kaçış ve bir derinlik arayışı olan DEEP Talk, istiyoruz ki, derin konuşmalara sahne olsun.

Barbaros Şansal geçen perşembe Project House'daydı ve fazlasıyla hakkını verdi DEEP Talk'un.

Zaman zaman travma yaratan şeyler söyledi. Ama hayat travmasız anlaşılmıyor. Zaten bizim ihtiyacımız olan da bu değil mi? Bu güzel ülkede pek çok illetten başka nasıl kurtulacağız? Derin düşünüp travma yaratan konuşmalar yapmadan zihinsel devrim gerçekleşebilir mi?

Barbaros Bey en keskin sözleri bile ardından gelen sözcüklerle yumuşatabiliyor. Üstelik bunu o keskin sözleri yumuşatmak için yapmıyor, rakının ardından su içer gibi, söylev ritüeline uygun bir şekilde yapıyor.

Barbaros Bey cesur bir insan. Konuşmasının içinden benim çıkardığım özet cümle şu oldu: "Bir işi layıkıyla yapmak istiyorsanız, hiçbir şeyden korkmayın." Bu çok önemli. Çünkü korkular demir bir kafes gibi sarıyor bizi. Hayat da devam etmek zorunda olduğu için, o kafesle beraber hareket ediyoruz her yere.

Hayatta o kafesten kurtularak yaşayanlar ya mutlu oldular, ya da kazandılar. Che Guevara, Sokrat, Mustafa Kemal ya da Hektor, hepsi bu kafesten kurtulmuş insanlardı. Inandıklarını söylediler ve yaptılar. Başkaları için yaşamadılar. Çünkü korkmadılar. Bu dünyada bazı insanlar bunu başarabiliyorsa, cesaret mümkün demektir.

Birisi kalkıp, "sizi şapşala çevirmek için önce dilinizi elinizden alırlar ve maynd ettim, eksept ettim, entır tuşuna bastım gibi laflar ettirirler" diye konuşmalı. Bir başka cesur ayağa kalkıp "arabanın yan camından sarkıp bağırmakla vatan sevilmez" diye haykırmalı. Bir başka cesur "Anneler, babalar! Büyüdüklerinde size bakmaları için değil, güzel bir dünya yaratmaları için çocuk doğurun" demeli.

Cesaret davranışa bürünmeli. Barbaros Bey bunu kendi tarafında fazlasıyla yapıyor. DEEP Talk'a renk kattığı için binlerce teşekkürler.






1 yorum:

Taci YALÇIN dedi ki...

Selamlar Hakan abi,
Anlattığın karakterde insan sayısı çok az dediğin gibi. Bence bu sonradan kazanılan bir özellik değil, doğuştan gelen bir özellik. Bu insanlar çocukluklarının veya gençliklerinin hep bir döneminde bu tüyoyu vermişlerdir "ileride neler yapacaklarına dair."

Zaten yazıda sen de anneler ve babaların güzel bir dünya yaratmaları için çocuk yapmalarını belirtmen, bir nebze de olsa bu özelliğin doğuştan gelmesi gerektiğini kanıtlıyor. Kalıtsal olarak değil belki, ama yetiştirme tarzıyla kesinlikle alakalı. Bir gün baba olursam çocuğumu nasıl yetiştirmem gerektiği konusunda şimdiden düşünüyorum. Ve sanıyorum nasıl yetiştirmem gerektiğini biliyorum. Teşekkürler yazı için. Muhakeme yapma şansı verdi.